Leyl-i Kadir

Rahmet nurları her sineyi kuşattığı bir gecede,

Gizli sırlar ayan olur açılır birkaç hecede.


Yolları türap, evleri harap bir köydeyiz. Kayısı bahçeleriyle etrafımız çevrili. Bu bahçelerde çeşit çeşit nimetler. Her ilerleyiş de bir çeşme başı. Bin aydan daha kıymetli Şehr-i Ramazan misafir olmuş gönlümüze. Bu sebeptendir ki su içilmeye uzaktır. Dilimiz damağımız kurumuş olsa da gönlümüz hoştur yine. Su gözümüzde, gönlümüzde payesi katbekat yükselmiş bir nimet şimdi. Kuru ekmek, tokluk da yüz çevireceğimiz bir kırıntı iken, şimdi hasret duyduğumuz bir nimet.

Bu sırra tok mazhar olunmaz! Değer bilmek için yenilene, öğrenmek için bilmeye, ağlamak için gülmeye aç olmak gerekir.


Arabamızın sırtında bir miktar yük, benim sırtımda ise düşüncelerimin ağırlığı.

Eve doğru giderken daha aşağıya çekiliyor omuzlarım.


Eve varıp iftar saatini bekliyoruz, sabır’a sabır ekliyoruz. Sofraya oturduğumuzda yiyebilecek iken yemiyor, Rahman’ın emrini bekliyoruz. Beklerken öyle tarifi imkânsız duygular yaşanıyor ki anlatılmaz.. Çocuklar gibi neşeleniyor, nazlanıyoruz Rabbimizin karşısında…

O yüce sesi duymadan, hatta duyunca bile tam emin olmadan lokmayı ağza götürmemek… “Rahman’ın izni ile lokmayı ağza götürürken yaşanan o sürur…” Tırnak işaretine aldığım kısmı hiç düşündünüz mü? Yüce sesi duymadan, erkenden, bile bile orucunuzu açtığınızı düşünün, hayal edin. O kasvet nasıl da saracaktır ruhunuzu. Yüzünüz kızaracak ve utanacaksınız suç işlemiş bir çocuk gibi… Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın (c.c) izni olmadan bir şeyler yapmak ah ne sıkıntı verici bir şeydir değil mi? Hâlbuki tam vaktinde, iznin verildiği anda yaşanan sevinç, yaşanan huzur öyle tarifsiz haz verir ki ruhumuza..

Gelin tekrar düşünelim şimdi. Hayatımızın her anında, yaptığımız her şeyde acaba Rabbimizin izni olup olmadığını düşünüyor muyuz?

O huzuru, hazzı ömrümüzün her dalgasında hissetmek istemez miyiz?


Secde dergahında her mü’min şahtır, yoktur bir garip,

Ey gönül! Sen de uyan bu uykudan, olma muzdarip.


Bu gece Leyl-i Kadir’dir. Ramazân-ı mübârekin ve gecelerin en kutsi ve kıymetli gecesi. Kur’ân ayetlerinin ilk defa vahiy ile Nur-ul Envar’a gelmeye başladığı gece. Uykunun unutulduğu, gözyaşlarının seylâp olduğu, duaların katmer katmer yükseldiği bir leyl… Bu leyl ki, kalpten edilen her tövbenin kabul olduğu, sıkıntıların inşiraha döndüğü bir leyl. Fasl-ı gül dedikleri mevsim bu geceden sonra başlar. Bu gece kıyama kalkar başlar, seccadeyi ıslatır yaşlar.

Bu leylin sabahında masumane bakışlı bir çocuğun mütebessim çehresini görür gözlerimiz. Aşk’ın ateşinde pişer çiğ kalmış özlerimiz. Şerbetlere dalıp dalıp dizilir tüm sözlerimiz.

Rahmet nurları her sineyi kuşatıp muhafaza ettiğinde, levn levn kapılar açılacak önümüze. Hangi kapıdan girersek girelim sadece O’nu bulacağız.


Gönüllerin gördüğü mutlak O’dur, her yaratılmışın özünü bilen O’dur. Bizler ki aciz, bizler ki ibn-üs sebiliz; Rabb-ül Âlemin O, Rabb-üd Dar O’dur…


Ruhumuz, perdelenmiş gözlerle Dünya’ya bakarken, her sırra mazhar olacak bir can gözü bakar âleme gönlümüzden..


Kadim Dolunay

En Çok Görüntülenenler